SEVGİ BİZİM DİNİMİZDİR BAŞKA DİNE İNANMAYIZ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

HÜNKÂR HACI BEKTAŞ VELİ'NİN HAYATI.....

Aşağa gitmek

HÜNKÂR HACI BEKTAŞ VELİ'NİN HAYATI..... Empty HÜNKÂR HACI BEKTAŞ VELİ'NİN HAYATI.....

Mesaj  Admin C.tesi Şub. 23, 2008 1:10 am

Menkıbevi Hayatı

Velâyetnâme’ye göre, Hacı Bektaş Velî, Horasan Hükümdârı İbrahim-al-Sani diye anılan Seyyid Muhammed ile Şeyh Ahmed adlı Nişabur’lu âlim bir zatın kızı Hatem Hatun’un oğullarıdır.

Sultan İbrahim-al-Sani ile Hatem Hatun 24 yıl evli kaldıkları halde çocukları olmaz. Sultan İbrahim, şehrin din âlimlerini toplayarak, bir erkek çocuğunun olması için duâlar edilmesini, Kur’ân-ı Kerîm’den hatimler indirilmesini ister. Buna karşılık ihsânlarda bulunur. Bir hafta kadar hatimler yapılır, duâlar edilir. Nitekim Hâteme Hatun, Sultan İbrahim’den hâmile kalır, müddeti dolunca da nur topu gibi bir erkek çocukları olur. Çocuğun adını Bektaş koyarlar.


Tarihi Hayatı

Asıl adı Muhammed Bektaş olan Hacı Bektaş Velî’nin, yaşadığı dönem ve çevre iyi bilinmekle beraber, tarihi kaynaklarda yaşadığı dönemler hakkında farklı bilgilere rastlanmaktadır.

Anne ve babası Türk soyundan olan Hazret-i Pîr Hünkâr Hacı Bektaş Velî, İran-Horasan’ın Nişabur şehrinde dünyaya gelmiştir. Hacı Bektaş Velî’nin doğum ve göçüş tarihleri konusunda; kütüphanelerde bulunan yazma eserlerde, ansiklopedilerde ve yazılı tarihi kaynaklarda farklı bilgiler verilmektedir. Velâyetnâme adlı eserde adı geçen; Mevlâna, Seyyid Mahmud Hayrâni, Hacım Sultan, Yunus Emre v.s. gibi bir çok zât 13. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış erenlerdir. Bu bilgilerde bize, Hacı Bektaş Velî’nin yaşadığı çağ hakkında tahmini bir fikir vermektedir.

Hacı Bektaş Velî; Horasan diyarından Anadolu’ya gönül erleri uyandırmak için kopup gelen pek çok Türk mutasavvıfından biri, belki de en mühim kişisidir.

Hacı Bektaş Velî; Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşundan önce 13. yüzyılda, Anadolu’da gönülleri aşkla, insan sevgisiyle, birlik ve beraberlik çerağıyla tutuşturan, büyük bir “Velî”, büyük bir “Düşünür”dür.

Hacı Bektaş Velî; Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî’nin talebelerinden Lokman Perende elinde yetişmiş ve daha sonra da kendisinin geliştirmiş olduğu inanç sisteminde, öz be öz Türkçe’yi kullanmış, İslâm dîninin aşk ve bilgi mahiyetini arz diliyle yorumlayarak pek çok gönül er’i yetiştirmiştir.

Hacı Bektaş Velî; Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasında birlik ve beraberliği temin eden güçleri, kendi fikir şemsiyesi altında toplayarak; büyük bir hoşgörü, insan sevgisi ve îman ile Türk tarihinin belki en kritik bir zamanında, büyük aksiyonunu kârizmâtik yapısıyla gerçekleştirmiş, Anadolu Türklüğünün ayakta kalmasını temin etmiştir.

Hacı Bektaş Velî’nin yaktığı îman, aksiyon ve inanç çerağı, tekkeleri yoluyla Anadolu’ya ve hatta Balkan ülkelerinin içlerine, Avrupa’ya kadar ulaşmış, neticede İslâm kültürü, diğer milletlerin hayatında da tesirini göstererek, günümüzde Amerika’ya kadar yayılmıştır.


Soyu Şeceresi ve Eğitimi

Hacı Bektaş Velî; Hz.Muhammed, Hz.Ali’nin soyundan ve yedinci İmâm Mûsâ Kâzım’ın neslindendir. Ve kendileri “Seyyid”dir.
Hacı Bektaş Velî hakkında bilgi veren eski kaynaklardan biri olan Velâyetnâme’de, Hazret-i Pîr’in soy şeceresi hakkında geniş bilgi verilmektedir.

Menkıbeye göre okul çağına geldiği zaman babası, Hacı Bektaş Velî’yi, Hoca Ahmed Yesevî’nin talebesi ve halîfesi Lokman Perende’ye teslim etmiştir. Lokman Perende, bâtın ve zâhir ilimlerine sâhip mübarek bir zâttır. Lokman Perende’nin himayesinde ve Yesevilik’ten feyiz alarak yetişen Hacı Bektaş Velî, iyi bir eğitim almıştır. Parlak zekâsı ve düzenli eğitimi sayesinde küçük yaşta kendisini yetiştiren Hacı Bektaş Velî, Kur’ân-ı Kerîm, dîni bilgiler ve bâtın ilmine vâkıf olmuştur.

Hacı Bektaş Velî olgunluk çağına gelince icâzetnamesini alır, daha sonra irşad göreviyle Anadolu’ya gönderilir. Velâyetnâme’de, Hacı Bektaş Velî’nin vehbî bir ilme sahip olduğuna delil olarak, hocasıyla arasında geçen bir vak’a gösterilir. Bu vak’a, Hacı Bektaş’ın henüz çocukken birçok kerâmetler gösterdiğini de belirtmektedir.
Velâyetnâme’de yer alan bu vak’a şöyledir:
Bir gün Lokman Perende, aniden Hacı Bektaş’ın bulunduğu odaya girer, odayı nûr ile dolmuş görüp şaşırır; etrafına bakınır, Bektaş’ın sağında ve solunda iki nûrâni zât görür. Onlar Bektaş’a Kur’ân okutuyorlardır. Lokman Perende girer girmez hemen onlar kaybolurlar. Lokman Perende şaşırır kalır.
Hacı Bektaş’a; “Bunların kim olduklarını” sorar. O da; “Sağımda oturan iki cihân güneşi Ceddim Muhammed Mustafa idi, solumda oturan Allah’ın Arslanı, insanların emîri Hz.Ali idi” der.


Lâkabı ve Ünvanları

a- “Hacı” Ünvanını Alması
Birçok önemli şahsiyetlerde olduğu gibi Hacı Bektaş Velî’nin hayatı ile ilgili olarak anlatılanlarda da menkıbe ile tarihi gerçeklik, iç içe girmiş bulunmaktadır. Bu yüzden onları birbirinden ayırmak oldukça güçtür.

Hacı Bektaş Velî’ye, “Hacı” ünvanının atfı da onun şu şekilde vuku bulan bir kerâmetine bağlanmaktadır.
Hocası Lokman Perende hacca gitmiş, diğer görevlerini yerine getirdikten sonra Arafat’a çıkıp vakfe’ye durmuştu.
Lokman Perende yanındakilere; “Bugün arefe günü, şimdi memlekette bizim evde «bişi» pişirirler” demiş. Bu söz Hünkâr’a mâlum olmuş. Hünkâr hemen Lokman Perende’nin evine giderek, şeyhin hanımından; bir tepsiye birkaç tane “bişi” koyup kendisine verilmesini istedi. Tepsiye konulup kendisine takdim edilen “bişi”yi alan Hünkâr, göz yumup açıncaya kadar Lokman Perende’ye götürüp sundular. Bundaki hikmeti anlayan Şeyh Lokman Perende, arkadaşları ile beraber bu “bişi”yi yerler.

Hac dönemi bitip Hicâz’dan dönülünce Nişabur halkı, Lokman Perende’yi karşılamaya çıktılar. “Haccın kabul olsun” diyerek tebrik ettiler, elini öptüler. Lokman Perende, gelen halka Bektaş’ın kerâmetlerini anlattıktan sonra; “Esas hacı olan Bektaş’tır” diyerek onu tebrik etti. Bunun üzerine adı, “Hacı Bektaş-al-Horasan”i oldu. Bu menkıbevi anlatımın yanı sıra, onun Horasan’dan Anadolu’ya gelirken hac vazifesini bizzat yerine getirdiği de, tarihi kaynaklarda yer almaktadır.

b- “Hünkâr” Lâkabını Alması
Bektaşî kaynaklarında Hacı Bektaş Velî için çok sık kullanılan bir de “Hünkâr” lâkabı vardır. Hacı Bektaş Velî’ye “Hünkâr” denilmesi de yine onun bir kerâmetine bağlanmaktadır.

Hocası Lokman Perende bir gün Bektaş’a ders verirken abdest almak için dışardan su getirmesini ister. Bunun üzerine Bektaş;
“Hocam, bir nazar etseniz, mektebin içinden su çıksa da dışarıdan su getirmeye muhtaç olmasak” cevabını verir.
Lokman Perende ise;
”Bizim buna gücümüz yetmez” deyince, Bektaş el kaldırıp; “Duâ” eder.
Lokman Perende; “Amin” der. Bektaş elini yüzüne vurup secdeye kapandığında, mektebin bahçesinden bir pınar akmaya başlar.
Hacı Bektaş’ın bu kerâmetini gören hocası Lokman Perende sevinçle;
“Yâ Hünkâr!” demekten kendini alamaz. Bundan sonra da Hacı Bektaş Velî’nin adı “Hünkâr Hacı Bektaş” kalmıştır.

Gerek Velâyetnâmelerde, gerekse Hacı Bektaş Velî ile ilgili diğer bazı eserlerde, Hacı Bektaş Velî için söylenen şu sıfatlar vardır:
“Kutb’ul-Aktâb, Mesned-i ul’lul-elbâb, Sultânu’l-evliyâ, Burhânü’l-asfiya, Fahr-i erbab-ı, Bâbullah, Envârü’l-yâkin, Fatihü’l-evbâb-ı sülâle-i hazret-i sâhib-i sırr-ı ve’l-keşf, Aşk Deryası, Küşade-i bâb-ı hikmet, Nesl-i sâki-i kevser, Sâhibi keşf-i ledünnî, Fahr-ı ma’den-i erkân, Sultânü’l-ârifin, Ser-çeşme-i nûr-ı dîn, Tâcü’l-ârifin, Gavsü’l-vasılîn, Heykel-i nûrânî, Kutb-ı Rabbânî ... v.s.”


Anadolu’ya Gelişi

Aslen Horasanlı olan ve Nişabur şehrinde doğduğu bilinen Hacı Bektaş Velî, Hoca Ahmed Yesevî dergahında üç yıl hizmet ettikten sonra şeyhinden emanetleri ve icâzeti alır.
Şeyhinin:
“Müjde olsun ki; «Kutb’ul-aktâblık» senindir; kırk yıl hükmün vardır. Şimdiye kadar bizimdi, bundan sonra senindir. Biz bu yokluk yurdunda çok eğlenmeyiz, âhirete gideriz. Var, seni Rûm’a saldık, Sulucakarahöyük’ü sana yurt verdik. Rûm abdâllarına seni baş tayin ettik” demesiyle Hacı Bektaş Velî, Anadolu’ya gelmek için yola çıkar. Velâyetnâmedeki bu kayıt, tarihi kaynaklarca da doğrulanmaktadır.
Türkistan Pîri Hoca Ahmed Yesevî’nin kültür ocağında, engin bilgi hazinesini dolduran Hacı Bektaş Velî, daha sonra siyâsi ve iktisadi düzeni bozulan Anadolu Türk halkına öncülük etmek, Türk birlik ve beraberliğini sağlamak, Türk dilini yabancı etkilerden korumak, Anadolu’yu Türkleştirmek ve İslâmlaştırmak amacıyla, Hoca Ahmed Yesevî’nin isteği ve işareti üzerine Anadolu’ya gelmiştir.
Hacı Bektaş Velî’nin, kesin olarak tarih belli olmamakla birlikte, tahminen Milâdi 1275-1280 yılları arasında Anadolu’ya geldiği kabul edilmektedir. Bu yıllarda Anadolu bir yandan Moğol istîlâsı altında ezilirken, bir yandan da büyük bir siyâsi ve ekonomik buhran ile beraber, taht kavgalarına sahne oluyordu. Böyle bir ortamda Anadolu’ya gelen ve Kapadokya yöresindeki Hıristiyanlık merkezine karşı bir Türklük merkezi tesis etmek isteyen Hacı Bektaş Velî; bugünkü ismi Hacı Bektaş (O zaman yedi haneli bir köy ve adı Sulucakarahöyük) olan yere gelerek buraya yerleşir.

Türkistan’dan gelen Hacı Bektaş Velî, Türklerin yoğun olduğu Anadolu’yu gezmiş, Türk gelenek ve göreneklerinden korunabilenleri birer birer tespit etmiştir. Bunları, Sulucakarahöyük’te kurmuş olduğu ilim yuvasında, İslâm inancı ve Türk kültürü ile yoğurarak birleştirmiş, ileri sürdüğü düşüncelerini, bu birleşiğin üzerine yerleştirmiş ve burada öğrenci yetiştirmeye başlamıştır.

Hacı Bektaş Velî’nin, hoşgörü ve insan sevgisine dayalı düşünce sistemi; kısa bir sürede Hıristiyanlığın büyük bir merkezi durumundaki Kapadokya’da bile, geniş halk kitlelerine ulaşmış ve benimsenmeye başlanmıştır. Hacı Bektaş Velî’nin felsefi düşüncelerinin temelinde, insanın varoluşu ve insan sevgisi vardır.

Değişik kaynaklarda Hacı Bektaş Velî’nin, Anadolu’ya gelmeden önce Necef, Kerbelâ, Bağdat’a gittiği ve buralardaki “Ehl-i Beyt” imâmlarının makamlarını ziyaret ettiği; Kâ’be’ye gittiği, Şam, Kudüs, Halep, Gaziantep, Elbistan, Tarsus, Bozhöyük, Muğlan kalesi gibi birçok yerleri de dolaştığı kaydedilmektedir.
Hacı Bektaş Velî’nin; Amasya, Kayseri, Sivas şehirlerine de uğrayarak, daha sonra Sulucakarahöyük’e yerleştiği de anlatılmaktadır.

a- Hacı Bektaş Velî Rûm Ülkesinde
Hacı Bektaş Velî, Rûm ülkesine, Türkmen içinde, Zülkadirli ilinde Bozok’dan girer. Burada yol üzerinde bir çoban koyun gütmektedir. Koyunlar Hünkâr’dan Velâyet kokusu alarak ona doğru koşarlar. Çoban, sürünün önünü keserek dağılmalarını engellemek ister. Ancak bu kez arkadakiler de Hünkâr’a koşunca, çoban kendi kendine; Olsa olsa bu er Tanrı dostlarındandır, koyun kadar da aklım yokmuş diyerek, Hacı Bektaş Velî’nin ayaklarına kapanır.
Hacı Bektaş Velî, çoban’a:
“Çoban, adın ne?” diye sorar.
Çoban; “İbrahim Hacı” diye cevap verir.
Hacı Bektaş Velî; “Başındakini çıkar” der.
İbrahim Hacı, başındaki geyik postundan dikilmiş börkü çıkarır. Hünkâr, o börkü tekbirleyip İbrahim Hacı’nın başına giydirir; “Yürü, Bozok’la Üçok’u sana yurt verdik ekmeğin olsun, koyuncuklar da beraber varsınlar” diyerek yoluna devam eder.
Hünkâr Hacı Bektaş Velî, Kayseri’ye varır. Orada erenlerden biri ile görüşürler. Konuşma sırasında erenler, elini koynuna koyarak bir salkım üzüm çıkarır ve huzûra koyar. Bunu gören Hünkâr:
“Sizin erenlerden olduğunuz, bizce mâlumdu, sizden kerâmet isteyen de yoktu. Böyle yapmaya ne hâcet vardı” der. Bir müddet daha otururlar. Hünkâr gitmek için ayağa kalkınca, eteğinin arasından bir tane Hindistan cevizi düşer.
O eren:
-Böyle yapmaya ne hâcet vardı dediniz, peki ya bu sizin yaptığınız ne oluyor?
Hünkâr:
-Hak’ka giden hak uğrum hakkı çün, benim bundan haberim yoktu. Siz o kerâmeti gösterdiğiniz için Horasan erenleri gayrete geldiler, bunu getirdiler, diye cevap verir.
Hacı Bektaş Velî, o erenle vedâlaşıp yola revân olur. Kayseri’den Ürgüp’e gelirken yolda Sineson adlı bir Hıristiyan köyüne ulaşır. Burada pek durmayıp Üçhisar adlı diğer bir köye geçer. Bu köyde halk, birbiriyle kavgaya tutuşmuştur.
Hacı Bektaş, köylülerden birine;
-Bu köyde derviş konaklayacak yer var mı? diye sorar.
Köylü:
-Halk konuk kaygısında mı? Şimdi kavgacılar gelir seninle de kavgaya tutuşurlar, var git, diye tersler.
Bu sırada halktan birkaç kişi Hacı Bektaş Velî’yi merak edip başına toplanırlar. Hacı Bektaş Velî, bunu bir fırsat bilerek konuşmaya başlar:
“Birbirinizin gönlünü kırmayın. Çünkü mü’minin gönlü Kâ’be’ye benzer, lâkin gönül ondan da yeğdir. Zira Beytü’l-ma’mur göktedir. Orayı melekler tavâf eder. Halbuki gönül Tanrı’nın nazargâhıdır. Tanrı ile gönül arasında perde yoktur. Kâ’be nasıl dokunulmaz, harim ve mübarek ise gönül de Tanrı’nın tecelli ettiği yer olduğu için mübarektir, ona dokunmayın.”
Bu nutku dinleyen halk, büyük bir suskunluk ve hayranlıkla onu süzerler.
Topluluktan biri:
-Ey Tanrı dostu! Bize ismini, nereden gelip nereye gittiğini ve maksadını söyler misin? der.
Hacı Bektaş:
-Adım Hacı Bektaş’dır. Horasan’dan Hicaz’a, oradan da Sivas şehrine gitmekteyim. Maksadım, şâki olana amân vermemek ve ahâlinin sulh ile bir arada yaşaması için lüzûmlu olan hakikat sırlarını anlatmaktır. Bunun için Pîrim Hoca Ahmed Yesevî’den emir alıp Anadolu’ya (Rûm’a) geldim.

b- Hacı Bektaş Velî Sulucakarahöyük’te
Hacı Bektaş Velî Sulucakarahöyük’e güvercin donunda indikten sonra bu durum Rûm erenleri arasında bir huzûrsuzluğa sebep olur. Hacı Bektaş’ın alt edilmesi için Karaca Ahmed adlı bir eren gönderilir. Karaca Ahmed, her mahlûkun eşiyle oturduğunu, yalnız Sulucakarahöyük’de güvercin şekline girmiş bir erenin tek başına oturduğunu, murakabe sonunda anlar. Bu eren Hacı Bektaş Velî’dir.

Hacı Bektaş Velî, İdris Hoca ile karısı Kutlu Melek’in (Kadıncık Ana) misafiri olarak bir süre evlerinde kalır. Ama daha sonra câmide kalıp ibâdetle meşgul olmaya başlar. Sulucakarahöyük’te, Hünkâr Hacı Bektaş Velî’nin kısa zamanda müridleri çoğalır. Gördükleri kerâmetler, ona bağlanmak istemeyen âsi ve inatçı mizaçtaki insanları bile yumuşatır.


Evli Olup Olmadığı

Ansiklopediler, bilimsel eserler, birçok yazılı kaynaklar Hacı Bektaş Velî’nin evlenmemiş (Mücerred) olduklarını yazar. Hacı Bektaş Velî’nin evli olduğunu iddia ettikleri Kadıncık Ana (Kutlu Melek, Fatıma Nuriyye de denilir) ki, İdris Hoca adındaki kişi ile evli bir hanımdır. Her ikisi de Hünkâr Hacı Bektaş Velî’ye ilk intisâb edenlerdendir. Hacı Bektaş Velî, Kadıncık Ana’yı kendisine mânevî evlât edinmiştir.

Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 13
Kayıt tarihi : 22/02/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz